it's the final countdown

5 Ocak 2010 Salı

my dear unconscious




bir an oldu ve patlak verdi, bosaldi her sey. aslinda boyle abartili bir cumleyle yaziya baslamak hatali oldu, oyle derin ve karisik bir sey de anlatacak degilim ama olsun. kesik kesik bazi goruntuler, cok eskiden kalma... her sey soyle basladi:
A. ile sabah bulusup kahvalti yaptik, oturdugumuz yer gayet sicak oldugu icin montumu cikartmistim; ve her seyin baslangici olan o siyah hirkami da... gayet keyifli geciyordu dakikalar taa ki oturdugumuz yerden ayrilmaya karar verene kadar. Hirkamin ardindan montumu giymeye calisirken hirkamin kollari israrla yukarida toparlaniyordu, toplanan kollari bir turlu bilegime getiremedim, ve yillar once hayattaki en zor sey oldugunu dusundugum durum ile karsilastim.
Kendi kendime tekrar ettigim cumle zihnimde yankilandi: "eger bir cocuk annesinin-babasinin yardimi olmadan montunu, icine giydigin kiyafetin kollari yukari toplanmadan, giyebiliyorsa, o cocuk artik buyumustur."
O an 4 yasina kadar oturdugumuz ev beni icine alan bir flashback seklinde donmeye basladi. Yazarken cok zorlaniyorum, sanirim ilk defa o donemde oturdugum ev hakkinda bir seyleri yazmayi deniyorum.
Capa'da 4 katli bir apartmanin en ust katinda oturuyorduk, hatta ustumuzde cati kati vadi ve annem oraya battaniyeleri yikadiginda cikip asiyordu. Cati katina ufak bir merdiven ile cikiyorduk, her defasinda dusme korkusu yasadigim merdiven nemden dolayi siyaha calan bir renge sahipti, ve sanki bazi bolgeleri yumusakti ya da korkudan onun erimesini istedigim icin oyle hayal kuruyordum, her neyse...
Annem ve babam calistigi icin gunduzleri anneannemin ve babaannemin altli ustlu oturduklari Aksaray'daki apartmana giderdik zeynep ile, birakilirdik demeliyim. donuste babam alirdi beni, ve babamla eve donmeyi pek sevmezdim cunku yurumek zorunda kalirdik, ve hep karnima ya da belime tam tarif edemedigim bir agri girerdi, ah bazen omzuna alirdi beni, o zaman dunyalar benim olurdu elbette. bazen cok mizmizlanirsam, Gamze Pastanesinin az ilerisindeki sarkuteriden cikolata alirdi bana, eve gidene kadar bitirirdim cikolatayi-ki annem gormesin.
bir turlu konuya giremedim ama her seyi bir anda gordugum gibi buraya kopyalamak istiyorum, ve bu da oldukca karmasik hale getiriyor isimi. evet, nerede kalmistim, 4 katli apartmanin en ust kati... aslinda bu bir aile apartmaniydi, her katta bir hane vardi; diloslar bizim alt katta yasiyorlardi. ben banyo yapmaya onlara inerdim, suyu sevmedigim icin ancak dilosla olunca o sikintili surece katlanabiliyor(musum)dum. dilos da bize mozaik pasta yemek icin sik sik ugrardi; annemin eskiden neredeyse her hafta yaptigi bu lezzet artik hanemize pek girmez oldu, gecmis korkunc bir sey, uzerinize ozlem cokuveriyor konustukca.
hanemize girdigimiz an dokusunu ve rengini tuhaf buldugum hali karsiliyordu bizi, turuncu ve oldukca sert olan bu haliya bir defasinda yogurt corbasi dokmustum, ve holdeki, ayaklari metal olan masanin altinda buluvermistim kendimi, emekleyerek kacmistim sanirim cunku ellerimin acidigini hatirliyorum. peki kizmislar miydi? hic bir fikrim yok. (buarada babam her aksam eve yogurt getirdigi icin uzun sure onu yogurtcu sanmistim)
o halinin uzerinden yuruyup sola kivrilinca benim kaldigim odaya geciyorduk, orasi televizyon odasiydi, ve ben de vaktimin cogunu he-man ile uzayli zekiye izlemeye taptigim icin o odada geciriyordum. camin karsisinda iki kapakli bir cekyat vardi, o cekyatin uzerine cikip sesimi kaydederdik annemle. arabesk sarkilara bayilirdim, biricik-gurbet kuslari ve bergen favorilerimdi. naylon coraplari giyip, uzun bir kazagin beline kemer takip sarkilari ince ince okurken kendimi annem gibi hissederdim. bir gun cekyata uzanip he-man izlerken alnima cekyatin yerine asla tam oturmayan kapagi dustu. annem ufak bir bez parcasiyla kapagi sikistirirdi hep, ama ben cizgi filme dalip megerse o bez parcasini cekmisim ve sonuc. asla susmayan bir elif! butun apartman ayaga kalkmisti, annem beni hemen diloslara goturdu orada kanayan yere pansuman yaptilar, gerisini hatirlamiyorum.
kaldigim odanin tam karsisinda salon vardi, oglen saatinde annemle sutlu turk kahvesi icerdik, tadini hatirlamiyorum belki benimki sadece suttu. ve benim amerika'da okuyan iki cocugum hakkinda konusurduk uzun uzun. kari ile mari isimli bir kiz bir erkek evlat sahibi olan ben, bacak bacak ustune atip konstugumu hatirliyorum ama icerik, ımm yok kalmamis aklimda.
salonun yaninda annemlerin yatak odasi vardi, ici sari ust kismi kahverengi olan bir battaniye ortuluydu yataklarinda. en sevdigim seylerden biri aksam ben uykuya dalmadan once babamin kahverengi battaniyenin ustunde oturup bana bremen mizikacilarini anlatmasiydi. masal bittikten sonra uyku vaktimin geldigini isikli kol saatiyle bana soylerdi. markasi casio olan saatin cok guzel parlak yesil isiklari vardi. o isiklari gormeden uyudugumu hic sanmiyorum.
yatak odasinin karsisinda banyo vardi. banyo yapmaktan hoslanmadigimi yukarida yazmistim, sanirim o nedenle bizim banyodan cok diloslarin pembe banyolarini hatirliyorum, belki pembe degildi ama ben pembe goruyormusum belli ki. ah simdi hatirladim, bizim banyoda bir hortum vardi, ve bazen - sanirim yaz doneminde- o hortumla annem beni yikardi, suyun beni usuttugunu, titredigimi farkettim bir an. belki de yaz degildi ama atesim vardi. of cocukluk karman corman bir donem. bir girdap gibi, derine indikce kayboluyorsun. miden daha da bulaniyor cunku basin hizla donuyor...
mutfak kismi ise cok silik, sadece annemin fayansi una bulayip kedi ayagi isimli hamur isini yaptigini gorebiliyorum buradan bakinca. tuzlu hamuru kuzuk parcalara ayirip, eliyle ya da oklava ile hafifce duzlestirip, ardindan duzlestirdigi parcalarin alt kisimlarina bir bicak yardimiyla bir iki cizik atardi annem. tavada sisip bulut gibi olan hamurlar, tabaga alininca tombulluklarini kaybedip sadece garip sekilleriyle yenmeyi beklerlerdi. pismis hamurlari elime alip bazen bir fili bazen de bir eli hayal ederdim; ama bir kediyi degil. hamur isine merakim o zamandan kalma, ve tatliya olan duskunlugum de. (tipki antredeki ahli gibi turuncu renkte bir yemek kitabi vardi annemin)
artik buyudum, cunku montumu giyerken icimdeki kiyafetin kollarin yukari toplansa da beni o an kurtaracak annem ya da babam yok, kendi kendime kor topal idare ediyorum. bazen catlaklar oluyor, idare edemedigim akintilar yasaniyor, o zaman cok kuculuyorum, ve cok korkuyorum. donmek istedigim yere tam anlamiyla cok uzagim. buyumek cok zor ve katlanilmaz bir sey. ve nostalji bir o kadar da olumcul...

1 yorum:

aytug dedi ki...

aytuğ üngör bunu beğendi. çok beğendi.

İzleyiciler